22 Haziran 2018 Cuma

Öbürküler - Mahir Ünsal Eriş


40 yaşının altındaki yazarlara karşı biraz mesafeliyim. Kötü yazdıklarını iddia etmiyorum ama kısa sürede popüler oluyorlar ve ağırlıklı edebiyattan yoksun bir okuyucu kitlesine sahip oluyorlar. Liseye giden kuzenim birini okuduğunu söylemişti, merak ettim biraz okumaya çalıştım ama olmadı. Neyse, kimsenin de zevkini eleştirecek değilim, edebiyat demesinler yeter.

Son dönemlerde bu önyargımı da bir nebze de olsa kırmak için bir kaç kitap alıp, okumayı denedim. Seçimlerimi de "öylesine" yapmadım doğrusu, ağırlıklı tavsiye olmak üzere satış adetlerine de bakarak yaptım.

Olumsuz örneklerim de var tabi ama bu yazıyı olumlu bir örneğe ayırayım. Mahir Ünsal Eriş ve Öbürküler kitabı. Müthiş sürükleyici bir kitap ve iki farklı bakış açısıyla verilmiş bir hikaye. İkinci bakış açısına gerek var mıydı emin değilim ama okuyucunun zihnini aydınlatmak için faydalı olmuş, ben zihni aydınlanmak istemeyen bir okuyucuydum, o yüzden benim için olmasa da olurdu

Hikayede benim bakış açımda açıkta kalan tek nokta vardı, o da dikkatimden kaçmış olabilir diye eleştirmeyeceğim. Açıkta kalandan kastım şudur; hikayede hemen her şey neden sonuç ilişkisinde olmalı, misal "kırmızı papyonlu bir cüce gördüm sokakta" deyip geçemeyiz, Böyle bir cümle okuduğumda, ileride karşıma çıkacak bir detay beklemeye başlarım.Bu detay kırmızı papyon ya da cüce ile ilgili olmalı, ya da onu çağrıştıran bir başka şeyle.

Eriş, müthiş bir gözlemci olduğunu kanıtlıyor. Sade bir dili var, bir anda sizi Toros dağlarının arasında eski bir otobüsün içine koyuyor, sonra bir bakmışsınız eski bir İstanbul sokağındasınız. Nostaljiyi tüm açıklığıyla kalbinize taşıyor.




Yazarla ilgili olmayan -kimin tercih ettiğini bilmiyorum- bir eleştiri resimler üzerine olabilir. Kitapta ara ara konuyla ilgili resimler var. Açıkçası tüm karakterleri hayal etmek istediğim için ben tercih etmezdim. Neticede kitabın maksadı biraz da benim hayalgücüm ile birleşmesidir. Arada resim görünce resmi yapanın hayalgücü benimkinin önüne geçiyor. Buna da çok takılmayayım, özetle soluksuz okunacak bir kitap.


12 Mayıs 2018 Cumartesi

Öyle Güzel Bir Yer ki


Başlangıç zordur, biraz da yazıya "ilk yazı" anlamı yüklediğimizden. Bu bir giriş yazısı da olabilirdi ama öyle yapmayacağım, büyük anlam da yüklemeyeceğim. Blogda neler yazacağımı da özetlemeyeceğim, eminim yarın aklıma başka bir şey gelir onları yazmaya başlarım. 

Camus ile başlayalım demek isterdim ama ilk yazı telaşına kaynamasın. Hızlı bir şekilde giriş kısmından kaçmaya çalışıyorum ve sonuna geldim.

Baştan söyleyeyim, edebi değerinin olduğunu düşünmediğim roman öykü okumam, üç gün sonra Migros'ta bir yığın kitabın arasına düşecek, tanesi beş lira olan kitapla zaman harcamam, bu tip kitapları da ziyan olarak nitelendiriyorum.

Son dönemlerde okuduğum kitaplardan biri Murat Gülsoy'un "Öyle güzel bir yer ki" kitabı. Daha önce "Gölgeler ve hayaller şehrinde" kitabını da okumuştum, "Bu kitabı çalın" kitabı da listemde. Sait Faik Öykü Ödülü almış tüm yazarlar okumaya değer, tavsiye ederim.

Kitapla ilgili spoiler vermeyeceğim, buna okuduğum ve tavsiye edeceğim tüm kitaplarda özen göstereceğim. 

Kitabı yorumlamak haddime değil, sadece izlenimlerimi ve bende oluşturduğu duyguları paylaşacağım. Eğer Murat Gülsoy'u merak ediyorsanız "Gölgeler ve hayaller şehrinde" kitabıyla başlamanızı öneririm, orada muazzam bir hikaye var. "Öyle güzel bir yer ki" kitabında hikaye daha sade, karakterler çevremizdeki karakterler, yazar bir ara hikayeye giriyor, bankta oturup kendini gösteriyor ve sonra çıkıyor, bu tarz sevdiğim bir tarz, bana "Bir demet tiyatro"yu anımsatıyor, Lütfiye'nin arada seyirciye/izleyiciye seslenmesi gibi.

Kitapta karakterler çok net oturuyor, betimlemeler nefis, olaylar gözünüzün önüne geliyor, bugünün hayatı canlanıyor ve yazar ara ara gündeme dokunduruyor.

Biraz daha yakın zamanı anlatan bir öykü okumak isterseniz, keyifle okuyabileceğiniz bir kitap. Can Yayınları'nın boyut ve fontu da okumayı daha keyifli hale getiriyor.